POPULER YAYINLAR

11 Nisan 2011 Pazartesi

Sinirlendikçe mi yiyorsunuz?

Stres artık herkesin yaşamının baş faktörü, "Stresten yiyorum" ya da "Sinirlendikçe buzdolabını açıyorum" fazla kilonun en büyük mazeretlerinden.

Araştırmalar da depresif dönemlerde insanların çok daha fazla kilo aldıklarını onaylıyor. Obezite ve metabolizma hastalıkları uzmanı Dr. Ayça Kaya, depresif dönemde yeme isteğinin artmasının nedenleri hakkında bilgi veriyor ve yemeden stresli zamanları atlatmak için önerilerde bulunuyor.

Gerçekte tüm canlıların strese verdiği cevap anoreksi, yani karşılaşılan stresli bir durum karşısında yemeğin kesilmesi ve iştahsızlıktır. Peki nasıl oluyor da tüm canlılar bu reaksiyonu gösterirken, insanlar stres karşısında besin alımını çoğaltıyor? Bu konuda birçok araştırma yapılmış ve sonuçta insanların stresle yemeği artırmasının, öğrenilmiş bir davranış olduğu kantlanmış.

Karşılaşılan stresli bir durum karşısında insan dahil bütün canlıların vücudunda stres hormonları denen başta Kortizol, Adrenalin ve Noradrenalin gibi hormonlar devreye giriyor. Bu hormonların vücuda yaptığı etki kan şekerini yükseltmek, kalp hızını artırmak, damarlarda kasılma yaratmaktır. Aslında bir tür kaçmaya karşı vücudu hazırlamaktır. Yani bir tür savunma mekanizmasıdır. Korkmuş, huzursuz bir durum karşısında aslında bütün canlılar kaçmak gibi bir çıkış yolu ararken insanoğlu buzdolabına gidiyor ve hiç ihtiyacı yokken yemeye başlıyor.

Aslında insanoğlunda da durum hemen böyle olmuyor. Karşılaşılan ilk streslerde insan da diğer canlılar gibi yemeyi kesiyor ve durumla mücadele etmek için başka çıkış yolları arıyor. Yaşanılan birkaç stresten sonra böyle bir durumla karşılaştığında farkında olmadan bir şeyler yediğinde kendini mutlu hissetmeye başlıyor. Hele hele yenilen gıda karbonhidrat oranı yüksek bir yiyecekse daha çok mutlu olmaya başlıyor. Çünkü bu karbonhidratlar vücutta serotonin ve endorfin denilen mutluluk hormonlarını yükseltiyorlar. Kişi bunu yavaş yavaş öğrenmeye başlıyor. Yaşadığı üzüntülü bir olay, sinirlendiği bir durum karşısında kendini daha iyi hissetmek için başlıyor yemeye ve özellikle çikolata, tatlı gibi şeker oranı yüksek yiyecekleri seçiyor. Bu durumda da kilo alımı kaçınılmaz oluyor.


Eğer böyle bir durum yaşıyorsanız hiç moralinizi bozmayın. Bununla baş etmeyi öğrenebilirsiniz. İşte strese karşı yemekle mücadele etmenin yolları:

• Bu durumun öğrenilmiş bir davranış modeli olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın ve öğrenilmiş davranışların gerileyebileceğini bilin. Yani bu durumdan bilerek ve yeni bir davranış modeli oluşturarak kurtulacaksınız.

• Bir stresle karsılaştığınızda mutfaktan önce kendinizi dışarı atın. Özellikle gün ışığında yapılan bir yürüyüşün çikolata gibi mutluluk hormonları olan serotonini ve endorfini yükselterek antidepresan etki yaptığı biliniyor. Lütfen canınız sıkıldığında gün ışığında yürüyüş yapın. Kendinizi daha iyi hissettiğinizi göreceksiniz.

• İnsanın kendini ödüllendirmesi de kendini değerli ve mutlu hissettirir. Bir öfke nöbetinde kendinizi bir alışveriş merkezine atın. Kendinize küçücük bir toka bile alsanız en az bir tepsi baklava yemiş kadar mutlu hissettiğinizi göreceksiniz. Üstelik bu durumda baklava sonrası yaşanılan pişmanlık ve suçluluk duygusunu yaşayamayacaksınız.

• İnsanın karşılaştığı stresden kendini en iyi uzaklaştırmasının yolu, aslında ortam değiştirmesidir. Değişik olayları düşünmeye başlamasıdır. Her zaman ortam değiştirmek mümkün olmayabilir. O zaman beyninizi bulunduğunuz ortamdan uzaklaştırabilirsiniz. Bunun için de en iyi yöntem hafif ve sürekliliği olan bir roman okumaktır.

6 Nisan 2011 Çarşamba

Kalori hesabından sıkılanlara "doz diyeti"

Daha basit ve akılda kalıcı bir sistem "Doz diyet"i...

Beslenme ve diyet uzmanı Nermin Akdeniz, kilo vermek isteyen, ancak kalori hesabından sıkılanların, daha basit ve akılda kalıcı bir sistem olan "Doz diyet"i uygulayabileceklerini bildirdi.

Ota Poliklinik beslenme ve diyet uzmanı Akdeniz, yaptığı açıklamada, son yıllarda her yaştaki kişide kilo problemi görüldüğünü, fazla kilolardan kurtulmak isteyenlerin çeşitli diyet programlarına başvurduklarını söyledi.

Bu programların kimi zaman istenilen sonucu vermediğini kaydeden Akdeniz, "Kilo vermek isteyenlerin karşılaştığı en önemli zorluklardan biri kalori hesabı yapmaktır. Hastaların çoğu bu nedenle sıkılıp diyet yapmaktan vazgeçiyor. En doğrusu hastalara kilo verirken kolaylıkla uygulayabilecekleri menü seçenekleri sunmaktır" diye konuştu.

Doz diyet sisteminde, hastaların öncelikle vücut analizi ve sağlık durumlarına göre almaları gereken günlük doz miktarının belirlendiğini anlatan Akdeniz, diyet programının kişiye özel hazırlandığını belirtti.


Bu program hazırlanırken diyet yapacak kişinin beslenme alışkanlıkları, su içme sıklığı, iş yaşamının göz önüne alındığını ifade eden Akdeniz, "Diyet reçetesi mutlaka kişiye özel olmalıdır. Birinde başarılı olan diyet bir başkası için uygun olmayabilir. Program yapılırken diyet yapacak kişinin yaşam tarzı kökünden değiştirilmemelidir. Aksi halde hasta bunu uygulamaktan kaçınır" dedi.

Doz diyet programında, her türlü besinin protein, yağ ve karbonhidrat miktarlarına göre doz değerlerinin hem pişmiş hem de çiğ olarak bu kişilere öğretildiğini anlatan Akdeniz, "Böylece kişi gün boyu tükettiği tüm yiyeceklerin doz değerlerini bilip diyetisyenlerce kendisi için belirlenen limiti aşmayacak şekilde ve özgürce diyetine devam edebilir. Diyetine sadık kalan hastanın kilo vermesi kolaylaşır, kilo verdikçe de motivasyonu yükselir ve kendini daha mutlu hisseder" şeklinde konuştu.

"HAMBURGER BİLE YİYEBİLİRLER"

Bu sistemde hastaların almaları gereken günlük doz miktarını aşmamak kaydıyla kebap, hamburger hatta tatlı bile yiyebildiğini kaydeden Akdeniz, "Diyet denince kişilerin aklına aç kalmak geliyor. Oysa bu sistemde böyle bir şey söz konusu değil. Hastalar canları çekerse sütlü tatlı, simit, etli dolma bile yiyebilir. Ama bu tür besinlerin doz miktarı yüksek olduğu için o gün içinde kalan doz miktarını buna göre ayarlamaları gerekir" diye konuştu.

Hastaların bu diyeti tatildeyken bile kolaylıkla uygulayabileceklerini belirten Akdeniz, "Tatilde diyet programı uygulamak zordur. Hastalara tatilde de uygulayabilecekleri doz diyet menüleri önermek gerekir" dedi.  Hızlı kilo vermenin sağlık açısından büyük zararları olduğunu, bunun ani ölümlere yol açabildiğini vurgulayan Akdeniz, şu uyarıları dile getirdi:

"Doğru bir diyet programı kişilere doğru beslenme alışkanlığı kazandırmalıdır. Kilo sorunu olanların sık kilo alıp vermesi hem beden hem de ruh sağlığı açısından son derece zararlıdır. Doğru beslenme alışkanlığı kazanılırsa böyle bir durumla karşılaşılmaz."

Akdeniz, doz diyet programının 1-4 ay arasında uygulanmasıyla kadınların 3.5-4, erkeklerin ise 5-6 kilo vermelerinin mümkün olduğunu kaydederek, bunun hastanın kilosuna göre değiştiğini, yüksek kiloya sahip kişilerin ilk zamanlarda daha hızlı kilo verebildiklerini belirtti.

Hastaların ilk hafta sonunda diyetin takibi açısından kontrol edilmesinde yarar bulunduğunu ifade eden Akdeniz, "Gerekirse diyet programı yeniden düzenlenmelidir. Hastanın talepleri bu düzenlemede dikkate alınabilir. Ama tansiyon sorunu olan bir hastaya sağlığı olumsuz etkileyen bir menü önerilmemelidir" ifadesini kullandı.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Tatlı yiyelim ama tatlı konuşalım!

Şişmanlığın sebebi olarak gösterilen üç beyazın içinde en fazla suçlunan, şeker

Buna rağmen şekerli yiyecekleri ve tatlıyı hayatımızdan çıkarmayı başaramıyoruz. Asıl sorun da bu, acaba şekerden tamamen kurtulmak istiyor muyuz?

Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” veya “Ağza bir parmak bal çalmak” gibi cümleler, günlük hayatımızda bolca kullanılan deyimler. Bir o kadar da beslenmemize ve sofralarımıza giren şekerli gıdalar, alınan kiloların ilk sorumluları olarak görülüyor.

Ben; aileme, dostlarıma ve danışanlarıma tatlı yasağı önermiyorum. “Ölçülü beslenin, sağlıklı yaşayın” sloganıyla şeker dahil her türlü besinin yaşam dengesini kurmak için tüketilmesi gerektiğini savunuyorum. Birkaç gün önce bu konuyla ilgili bir makale okudum. Bu makalede Amerika’daki birçok farklı uzmanın yorumlarına geniş yer verilmiş ve ortak görüş çerçevesinde tatlı dahil her şeyin yenilmesi, hiçbir şeyin diyetten tamamen çıkarılmaması öneriliyor.

Stevya bitkisi

Kilo vermek için en iyi yol, diyetteki tüm besinlere bütün olarak odaklanmak. Eğer hayatınızda şeker miktarını azaltmak istiyor ve tatlandırıcı konusunda da tereddüt yaşıyorsanız önerim tariflerinizde her ikisini beraber kullanmanız. Bunun için şeker miktarını azaltıp yerine stevya gibi doğal bitki özü içeren bir tatlandırıcı ekleyebilirsiniz. Bu toz, tatlı yaprak olarak adlandırılan ve birçok ülkede kabul görmüş bir bitkinin maddesi. Böylece hem kalori miktarını azaltırsınız hem de şekerin alıştığınız tadından uzaklaşmamış olursunuz.
Tatlı besinleri tamamen yasaklamak aslında ileride çok daha büyük tatlı krizlerinin gelmesine sebep oluyor. Birey, kilo verme motivasyonuyla tatlıyı bir süre hayatından tamamen çıkarsa da kilo verme hedefi gerçekleştikten sonra normalden daha fazla tatlı yeme eğiliminde oluyor.


Oysa normal ölçüde tatlıyı hayatına dengeli şekilde dahil ederek ömür boyu yapabileceği bir program içinde olması, yasak ve mahrumiyet duygularını çağrıştırmadığı için daha doğru bir davranış modelini oluşturuyor.

Dilara Koçak

Kilo vermenin psikolojisi!

Bu kararı vermenin zorluğunu anlıyorum. Kilo vermek ve davranışı değiştirmek her birey için aynı kolaylıkta olmuyor.

Dilara Koçak
Üstelik verdiğiniz kiloyu korumak zayıflamaktan daha da güç. Çalışmalar gösteriyor ki, diyet yapanların yüzde 95’i verdikleri kiloları bir sene içerisinde geri alıyor. Toplumda her geçen gün artan obezite sorununa, insanlara yardım etmek ve kendilerini fazlalıklardan kurtarmak için bir çözüm bulunmalı. Yeni yapılan bir çalışma bu konuda bizi doğru yöne götürüyor.

Brown Üniversitesi’ndeki çalışmanın amacı, kilo veren insanların bu süreçte ne kadar başarılı olduklarını görmeye yönelik. Dört bin   500 kişiden fazla insanla bir çalışma grubu oluşturuldu. Her birey en az 13 kilo vermek ve bir sene boyunca bu verdiği kiloları korumak zorundaydı.

Başarı, güçlenmeyi sağlıyor

Kilo vermede başarılı olmak için, bu işi ciddiye almak ve sadece yemek seçimleri için değil hayatta alınan diğer kararlar için de çevreyi kontrol etme becerilerini geliştirmek gerekiyor. Örneğin, kişi iş yerinde yaşadığı stresten dolayı duygusal olarak aşırı yemek yiyor olabilir. Stres yaratan faktörleri keşfetmek ve bu durumu değiştirmek için kendinizi güçlendirmenizda fayda var. Daha iyi yemek seçimleri yapabilmek de diğer bir sonuç. Yapılandırılmış yemek ve egzersiz programından kopmamak, amaçlarınıza ulaşmada yardımcı olacaktır. Etrafınızdaki dünyaya nasıl tepki verdiğiniz konusunda bir kez daha düşünmenizin kilo vermede anahtar faktör olduğunu fark ettiğinizde, beslenme ve egzersiz alışkanlıklarınızı yapılandırmada kendinizi daha başarılı hissedeceksiniz.

HBHÖ ölçeği

Araştırmayı yürüten Dr. Inga   Treitler ve ekibi; bu insanların hayata bakış açılarını, düşünce süreçlerinin yedikleri yemeklerle nasıl ilişkili olabileceklerini değerlendirmek üzere bir ölçek kullandı. Bu      ölçeğin adı; Hermann Beyin Hakimiyet      Ölçeği (HBHÖ). HBHÖ’yü puanlama, insanların ne şekilde düşünmeye meyilli oldukları hakkında bilgi sağlıyor. Bu 120 soruluk ankete verilen cevaplara göre, insanlar dört farklı kategoride gruplandırılıyor:

Mantıklılar: ‘Tip A’ya dahil olanlar, karar verme süreçlerinde beyinlerinin sol üst yarım kürelerini kullanıyor. Daha çok mantıklarını takip edip, matematiksel düşünmeye meyilliler. Durumları aşırı analiz ederler. Diyet konusundaysa bu kişiler kiloları hızlı bir şekilde azalmazsa, kolayca diyetten vazgeçmeye başlıyor.

Kontrollüler: Karar verirken sol alt beyin yarım küresini kullanan insanlar çok kontrolcü, disiplin ve düzeni korumaya yatkın insanlardan oluşuyor. Rutini severler ve aynı işi tekrar tekrar yapmaktan dolayı rahat hissederler. ‘Tip B’ olarak adlandırılan bu kişiler, çok iyi yapılandırılmış diyet programını ve egzersiz planlarını takip etmede başarılı.

Duygusallar: ‘Tip C’ kişilerse karar verirken sağ alt çeyrek kürelerini kullanıyor. Bu insanlar duygusal, maneviyatçı ve sosyal. Duygularının yemek yemeye teşvik etmesinden dolayı yapılandırılmış diyet planını takip etmede sıkıntı çekiyorlar.

Risk severler: Beyinlerinin sağ üst çeyrek kürelerini kullanan insanlar da ‘Tip D’ kişileri olarak biliniyor. Bunlar, risk almayı çok seviyor, sıkı diyetle egzersiz planını takip etme monotonluğundan çabuk sıkılıyor.  Bir an önce kilo vermek için sıklıkla ‘moda diyet’leri takip ediyorlar.

Araştırmacılar karar verme süreçlerinde ağırlıklı olarak Tip B kişilerin kiloları daha rahat verdiklerini ve bu verdikleri kiloları da koruduklarını buldu. Bu insanlar,  diyetin yapılandırılması ve egzersiz planıyla kararlı hale geliyor. Diğer gruptakilerse kilo vermede başarılı ancak yaşamlarına disiplini dahil edebilme ve organizasyon yapabilme konularında daha iyi olabilmek için bu duygular üzerinde çalışmaları gerekiyor. Kilo vermede başarılı olabilmek için, kilo verme amacının çok net ortaya konulması ve duygusal farkındalığın üzerine gidilmesinde fayda var.

 
Copyright © 2013 MODA DÜKKAN
Design by MODADUKKAN | MODA
    Twitter Facebook Google Plus Vimeo Flickr YouTube