POPULER YAYINLAR

28 Şubat 2013 Perşembe

Göğüs Ölçüsü Psikolojiyi Etkiliyor!

Dünyanın en ünlü, en zengin ve en güzel kadını olsanız bile, göğsünüz küçükse büyütmeye, büyükse küçük göstermek için saklamaya çalışıyor, giydiklerinizi kendinize yakıştıramıyor hatta kendinizi sevmiyor olabilirsiniz. Göğsünü beğenmeyen kadınlar, kendileri ile barışık olmayabiliyor ve psikolojik sorunlar yaşayabiliyor. 

Göğsü büyük kadınlar, toplum içine çıktığında kendini saklamaya çalışırken, büyük göğsünü daha küçük göstermek için iç çamaşırı ve kıyafet seçiminde zorluk yaşıyorlar. İskelet sistemine ilişkin rahatsızlıklardan sırt ve omuz ağırlarına kadar birçok sorunu yaşamanın yanı sora toplum içinde dikkat çekmemek için göğsü gizlemek için gösterilen çaba, kadının duruşundan, konuşmasına ve varlığını ifade etmesine kadar birçok unsuru etkiliyor.

Göğsü küçük olan kadınlar ise kendilerine uygun giysi bulma sıkıntısının yanında, karşı cinsle yakınlaşmada tedirgin, çekingen ve pasif bir duruş sergileyerek, kendini gizleme eğiliminde oluyor. Sonuç olarak büyük ya da küçük göğüslü olsun kadınlar her iki durumda da güvensizlik sorunu yaşıyorlar.

Meme Estetiği Özgüveni Artırıyor

Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alper Tuncel, estetik cerrahi yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte çok zengin, çok ünlü olamasa bile herkesin meme estetiği yaptırabileceğini söylüyor ve meme estetiğinin özellikle kadınlarda kendine olan güveni artırdığını belirtiyor.

Kadın vücudunun ve doğurganlığın simgesi olan göğüslerin, doğuştan, gelişimsel ve sonradan oluşan sebeplerden dolayı ölçülerinin değişmesi ile kadının yaşam kalitesinin ve sosyal hayatının önemli ölçüde etkilediğine vurgu yapan Op. Dr. Alper Tuncel,  estetik operasyonla göğüslerini büyüttürmek isteyen kadınların vücut yapısına uygun olan ölçüyü tercih etmesi gerektiğinin altını çiziyor.  Op. Dr. Alper Tuncel, operasyon sonrasında  tamamen doğal bir görünüme kavuşmak ve sonrasında yıllarca protezi güvenle taşımak için  silikon kohezif jel ve pürtüklü yüzeyli protez kullanımının önemli olduğuna değiniyor. Ayrıca Op. Dr. Alper Tuncel, vücut içerisine yerleştirilecek olan protezin anatomik yapıya uygun olmasının ise doğal görünüm için gerekli olan bir diğer önemli unsur olduğunun önemine dikkat çekiyor.

Protezle ve kök hücre yağ enjeksiyonu ile meme büyütme ameliyatının, iyi ve kalıcı sonuç  verdiğini, kadının kendine olan  güvenini arttırdığını belirten Op. Dr. Alper Tuncel, bu operasyonun emzirmeyi  engellemediğini ve ayrıca kanser riskine de neden olmadığını da sözlerine ekliyor.

Op. Dr. Tuncel, giydiği hiçbir şeyi üstüne yakıştırmayan sürekli kambur ve kendini saklama eğiliminde olan büyük göğüslü bayanların göğüs küçültme ya da diğer bir deyişle vücuda ölçülerine uygun hale getirme operasyonu için tecrübeli bir Plastik Cerrah tarafından yapılması halinde istenmeyen sonuçların çok nadir olduğunun altını çiziyor. Özellikle dikiş izi sorununun artık günümüzdeki tekniklerle gözle görünmeyecek kadar az olduğunu da sözlerine ekliyor.

Son olarak göğüs ölçüsünde değişiklik yaptırmak isteyen kişilere öncelikle kan tetkikleri, mamografi veya meme ultrasonografisi öneren  Op.Dr. Alper Tuncel ailesinde meme kanseri olan ya da risk grubunda yer alanların ise mutlaka düzenli muayene ve kontrol amaçlı tetkikler ile durumunu takip etmesini öneriyor.

Siyah-Beyaz, Geometrik Desenli Etek

AnnaLynne McCord 90210 dizisinde giydiği bu siyah beyaz,geometrik desenli etekle iki trendi de birlikte kullanarak bir taşla iki kuş vurmuş.Bu güzelim eteğin üstüne tabiiki daha şık bir bluz gidermiş ama dizinin akışına göre giyinmek zorunda olduğu için bu tshirtle idare edeceğiz.

Beyaz Ayakkabı Trendi

Beyaz ayakkabıları seviyor muyuz? İyi. Çünkü daha bahar bile gelmeden ünlülerin ayağında görmeye başladık.Beyaz ayakkabı trendi, sivri burun trendiyle birleşerek ünlülerin favorisi olmuş gibi görünüyor.

Siz de sevdiniz mi?

27 Şubat 2013 Çarşamba

MUHTEŞEM YÜZYIL, MUHTEŞEM TAÇLAR!

Son dönemlerin en konuşulan, en çok izlenen dizisi tahmin edersiniz ki Muhteşem Yüzyıl... Herkes dizinin entrikalarını, sultanların kıyafetlerini vs. konuşadursun benim sürekli dikkatimi çeken şey oyuncuların saç aksesuarlarıydı. Saç aksesuarlarında kullanılan değerli taşlarla ilgili bir çok haber izlemiştim tv kanallarında. Ne yani biz hiç sahip olamayacak mıyız o muhteşem aksesuarlara diye düşünürken facebookta Tuğba Nefes hanım ile tanıştım. Kendisi son dönemlerde kuyumculuk sektöründe yöneticilik yapmış, çok küçük yaşlardan beri takı tasarımıyla uğraşan yetenekli mi yetenekli bir bayan. Nereden geldi ki aklınıza bu iş dediğimde "Diziyi her izlediğimde özellikle Hürrem Sultan'ın kullandığı taçlar çok hoşuma gidiyordu. Bir gün oturdum ben de yaparım aynısından dedim ve yaptım. Çevremden, özellikle gelin adaylarından da ilgi görmeye başlayınca kişiye özel olarak tasarıma başladım." dedi. Gerçekten taçların hepsi tamamen el işçiliği olduğu için eşsizler ve sadece size özeller. Eee nerede bu taçlar diyorsanız birkaç örnek gösterelim...





Gördüğünüz gibi Tuğba Hanım'ın el emeği göz nuruyla yaptığı taçlar dizide kullanılanlar kadar gösterişli ve özgünler. Ben kendim daha sade bir modeli tercih ettim günlük hayatta rahatça kullanabilmek için. Fakat yakınlarda düğününüz varsa ve hala saçınız konusunda karar veremediyseniz mutlaka modellere göz atmanızı tavsiye ederim. Bütün modelleri nereden görebiliriz derseniz de işte Tuğba Hanım'a ulaşabileceğiniz iletişim kanalları...

Facebook sayfası için buraya,

Twitter profili için buraya,

Pinterest profili için buraya,

Youtube profili için buraya.

 

Bu taçları yukarıda belirttiğim adreslerden rahatça görebilir ve hangisini istediğinize karar verebilirsiniz. Hayatınız boyunca sadece size özel olarak tasarlanan bir aksesuara sahip olmak istiyorsanız doğru adrestesiniz...

Beğendiğiniz erkeğin ilgisini çekmek için

Hoşlandığınız erkeğin sizinle ilgilenmesini sağlamak için size tam 5 yol öneriyoruz. Bu yöntemleri uygulamak çok kolay ama işe yarıyor!

Hoşlandığınız bir erkeğin ilgisini çekebilmek için nereden başlayacağınızı iyi bilmelisiniz. Biliyoruz, o başlangıç noktasıdır her zaman en zor olan. Ama bazen en zor yol diye düşündüğünüz şey aslında en basit olandır.

Erkeğin ilgisini çekmeye yarayan 5 yöntemi bir araya getirdik. Çok basit görünebilir ama emin olun, işe yarıyor!

Daha yaklaşın
Yakın durmaktan kastımız, iz üstündeki bir avcı gibi olmak ya da daha fazlası değil. Fakat ona sizin ilgi alanınız içinde olduğunu hissettirecek yeterli mesafede yaklaşmanız gerektiğini söylemek istiyoruz.

Örneğin o beğendiğiniz erkek, bulunduğunuz odanın ya da barın diğer tarafındaysa, onun gözünün önüne gelecek şekilde yer değiştirin. Yalnız oturuyorsa yalnızlığına dahil olmak için yanına gidin. Birine yakın durursanız eğer, aranızda kimyanızın uyuşup uyuşmadığını, gidişatla ilgili pozitif bir gelişme olup olamayacağını, aranızda flörtöz bir enerji gelip gelişmediğini anlamanız kolaylaşır.

Daha fazla gülümseyin
Hiç kimse yüzünde tatlı bir tebessüm olmayan biriyle diyalog kurmaz istemez. Gülümseme, sizi yanına yaklaşılabilir biri haline getirir. Gülebilen insanlar, onlarla iyi zaman geçirilebileceğinin de sinyalini verirler karşı tarafa. Yalnız, gülümsemeyi çılgınlar gibi gülmeyle karıştırmayın. Çünkü flört başlangıcında abartılı sırıtmalar çok iticidir. Yüzünüze en doğal, en içten gülümsemeyi yerleştirin.

Kahkaha atın
Okul kızları gibi kıkırdamak her zaman çok çekici olmayabilir ama doğal bir kahkaha atmaya açık olmak korkulacak bir şey değildir. Kahkaha atabilmek, espri anlayışınız olduğunu gösterir ki bu da pek çok erkeğin hoşuna gider. Şakalarına güldüğünüzü görmek, kendisini iyi hissetmesini sağlar. Sizin ilgi alanınızda olduğunu fark etmesine de yardım eder.

Dokunun
Uygunsuz olmayan dokunmaları kast etmiyoruz elbette. Bunun için henüz erken! Ona meyilli durun ve konuşurken zaman zaman koluna, sırtına dokunun. Dokunmak, karşınızdaki erkeğe, görmezden gelemeyeceği kadar onunla ilgilendiğiniz mesajını verir.

Göz kontağı kurun
Eğer birinin gözlerinin içine bakmıyorsanız onunla sağlam bir iletişim kuramazsınız. Şu çok net ki, biriyle flört ya da hoşlanma aşamasındayken kolay kolay onun gözlerinin içine bakamazsınız; gözleriniz yere ya da odanın içindeki başka yerlere odaklanır. Ama elinizden gelenin en iyisini yapın ve onunla konuşurken gözlerinizi gözlerinin içine dikin. Biraz seksi, biraz ateşli bakmak onun ilgisini çekmek için kelimelerden daha fazla işe yarar.

Ton balığı yiyin, iyi hissedin

Yapılan araştırmalar, yediğimiz yiyeceklere göre psikolojimizi değiştirebileceğimizi gösteriyor. İşte, ruh dünyamızı etkileyen sihirli yiyecekler ve ne yönde değişikliklere neden oldukları…

Tükettiğimiz besinler, beynimizde bir sinir hücresinden diğer bir sinir hücresine ve oradan da uyarının türüne göre beynimizi ilgilendiren emir merkezine ulaşıyor.

Kimyasal mesajları taşıyan ‘nörotransmiterlerin’ üretiminde veya serbest bırakılmasında yediğimiz besinlerin büyük etkisi var. Bu maddeler beynin emir merkezine vücudun istemleri olan tokluk, açlık, acı, endişe gibi uyarıları iletmekle yükümlü.

Sıcak bir maddeye dokunduğumuz anda nörotransmiterler elimizin yandığını ve daha sonra acı hissedeceğimizi, elimizi o sıcak yerden biran önce çekmemiz gerektiğini beynimizin refleks merkezine iletirler ve beyin de bunu hareket kaslarımıza iletir. Bu mesaj alınır alınmaz hemen elimizi sıcak olan yerden hızla çekeriz.

Balık enerji veriyor

Proteinler sindirim sırasında aminoasitlere parçalanır. Aminoasitlerle oluşan nörotransmiterler bizim uyanık kalmamıza ve enerjimizi artırarak tümüyle kullanmamıza yardımcı olur. Proteini yüksek gıdaların başında balık, et yumurta ve kümes hayvanları geliyor.

Ispanak depresyonu önlüyor

Folik asitin azlığının depresyona neden olduğu klinik araştırmalar sonucu ortaya kondu. Çünkü folik asit azlığı beyinde serotoninin azalmasına yol açıyor. Depresyonlu hastaların diğer insanlara oranla daha az folik asit miktarına sahip oldukları yapılan başka geniş kapsamlı araştırmalarda ispatlandı. Depresyondan korunmayı bir kap pişmiş ıspanak ya da bir bardak portakal suyu sağlayabilir.

Ton balığı iyi hissettiriyor

Vücudunda selenyum miktarı az olanlar, diğerlerine oranla daha çok kaygılı, endişeli, alıngan oluyor. İhtiyacı kadar verilen selenyum kişiyi normal ruh haline döndürüyor. Selenyumun en çok bulunduğu ürünler brezilya fıstığı, ton balığı, ay çekirdeği, tahıllar ve kılıç balığı.

Meyve yemek strese birebir

Karbonhidratlar kan akışını hızlandıran etkiye sahiptir. Kişiye sakinlik verir. Araştırmalar iki hafta süresince karbonhidrat alımı azalan insanlarda diyet sonrası depresyona girme ihtimalinin arttığını ortaya koyuyor. Karbonhidrat içeren yiyecekler arasında ekmek, krakerler, makarna, pirinç, meyve ve tahıllar ilk akla gelenler. Günlük beslenmenizde önce proteini tüketin, kısa bir süre sonra da karbonhidrat alın, bu sizi uyanık tutacaktır.

Çok uyumak kadınlara yaramıyor

ABD de yapılan bir araştırmaya göre, orta yaştaki kadınların uyuma biçimleri, felç riskini arttırabiliyor.

Araştırmalar, bir gecede 9 saatten fazla uyuyanlarda felç riskinin yüzde 70 e kadar artış gösterdiğini ortaya koydu. Kuzey Carolina Üniversitesi nden Dr. Jiu Chiuan Chen, uyku süresi ve ölüm oranı arasındaki bağlantının daha önce bir çok araştırmada kaydedildiğini ancak, uyku şekliyle kalp ve damar hastalıkları arasındaki bağlantının bulunmadığını söyledi.

Araştırmanın 50 ve 79 yaşları arasındaki 93 bin 175 kadın üzerinde yapıldığını belirten Chen, kadınların yüzde 8.3 ünün günde 5 saat uyuduklarını, yüzde 4.6 sının ise en fazla 9 saat uyuduklarını belirtti. Chen 7.5 yıl süren araştırmada, bin 116 kadının koroner kalp rahatsızlığı yaşadığını, bunun beyne giden oksijenini keserek felce yol açtığını söyledi. Chen, felç riskinin günde 7 saat uyuyanlara kıyasla; 6 saat veya daha az uyuyanlarda yüzde 14, 8 saat uyuyanlarda yüzde 24, 9 saat veya daha fazla uyuyanlarda ise yüzde 70 daha fazla olduğunu kaydetti.


Kilo Verdiren 7 Öneri!...

Yediklerinize ne kadar dikkat etseniz de istediğiniz ölçüde kilo veremiyorsanız mutlaka bir yerlerde hata yapıyorsunuz demektir. 

Uzmanların tavsiyelerini uygulayarak kısa zamanda sağlıklı bir şekilde kilo verebilirsiniz.
Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse'nin verdiği bilgilere göre, kilo vermenin püf noktaları şöyle sıralanıyor:

Sık sık, azar azar beslenin: Sık sık beslenmek, daha az yemek yenilmesini beraberinde getirir. Gün içerisinde insanlar 2, 3 bilemediniz 4 öğün şeklinde beslenmektedir. Öte yandan kişi, bu sayıyı 5 hatta 6 öğüne kadar çıkartabilirse çok kısa bir sürede metabolizması bu değişikliğe adaptasyon olarak daha az beslenmeye başlar. Dolayısıyla sindirim sıkıntısı çekiliyorsa, o da hafifler. Buna karşılık kişiler genelde öğün atlar ve bunun zayıflatacağına inanır. Halbuki aç kalmak, öğün atlamak, gazete – dergi – internet gibi kitle iletişim araçlarından temin edilen şok diyetleri uygulamak zayıflatmaz, aksine kilo aldırır! Kişiye özel hazırlanmayan düşük kalorili diyetler, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve “kıtlık” moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Tıpkı, su kesildiğinde bidonlarda depo edilen suyu kullanıp; suyun az da olsa akmasıyla birlikte yeniden depolama işlemine başlamak gibi.

Öğün atlamayın: Öğün atlamak bir sonraki öğünde daha fazla yenilmesinin yanında farkında olunmadan yağ miktarının artmasına, kas ve su kaybının olmasına neden olmaktadır. Aç kalmak, öğün atlamak kan şekerinin düşmesine, dolayısıyla şekerli besinlerin fazla tüketilmesine neden olmaktadır. Başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmamalıdır. Akşam en son saat 20:00’de bir şeyler yenildiğini ve kahvaltının ihmal edildiğini düşünelim. Öğlen saat 12:00’ye kadar açlık söz konusu. 16 saatlik bir açlık sonucu ister istemez daha çok ve daha hızlı yemek yenilir. Buna karşılık sabah kahvaltı edilse, hatta 10:30 gibi küçük bir ara öğün tüketilse, bu durum kişiyi öğlen yemeğinde frenlerdi. Çok hızlı yemek yenilmezdi. Ama kişi bir lokma ağzında iken diğer bir lokmayı hazırlar. “Ağzımdaki bitse de, ikinci lokmayı da hemen mideye indirsem” der gibi. Besinlerin ağızda iyice çiğnenmesi gereklidir. Tükürükte bulunan bir enzim karbonhidratların sindirimini besin henüz ağızda iken başlatmaktadır. Aynı zamanda iyice çiğnemek mekanik olarak besinlerin sindirilmesini sağlamaktadır. Midede bir köfte düşünün, bir de aynı miktarda kıyma... Tabi ki kıymayı sindirmek ve emilmesini sağlamak çok daha kolaydır. Unutulmamalıdır ki sindirim ağızda başlar. Tat alma duyusu midede değildir, dildedir. Tokluk merkezi 20 dakikada uyarılır. Yavaş yenildiği taktirde, daha az yemiş olunur.

Sıvı tüketiminizi artırın: Günlük su tüketimi de azalırsa vücutta depolanan yağ miktarı artar. Sonuçta böbrekler fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremediği için yağları enerjiye çeviren karaciğer böbreklerin işini üstlenir ve yağlar vücutta toplanır. Çay, kahve, kola, çorba, sebze, meyve... tüketilmesi de sıvı ihtiyacını karşılar. Ancak en iyi çözücü su olduğu için, ihtiyacın 3/4’ü sudan gelmelidir. O nedenle günde 10 – 14 bardak su içilmelidir. Çay, kahve ve kola diüretik özellikte olduğu için hemen vücuttan atılırlar. Suyun ayrıcalığı burada saklıdır. Günlük tuz alımını da azaltmakta fayda vardır. Sonuçta yemeklere tuz konulmakta. Ayrıca ekmeklerde de tuz bulunmaktadır. O nedende ekstradan sofraya tuzluk getirilmemelidir. En azından yemeğin tadına bakmadan tuz kullanılmamalıdır.

Şekerden uzak durun: Şeker ve şekerli tüm besinlerden uzak durulmalıdır (Çay şekeri, bal, reçel, pekmez, çikolata, pasta, hazır meyve suları, meşrubatlar, kolalı içecekler, tatlılar...). Bu besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya sebep olur, kan şekerini kısa sürede artırır ve düşürürler. Bu nedenle tatlı yedikten sonra kişinin canı tekrar tatlı çeker. Şekerin fazlası da vücutta yağ olarak depolandığı için mümkün olduğunca az tüketilmesi uygun görülmektedir.

Doymuş yağlardan uzak durun: Margarin, tereyağı gibi katı yağlar yerine bitkisel sıvı yağları tercih edin. Süt, yoğurt ve peynirde de doymuş (kötü) yağlar bulunduğu için yarım yağlı veya yağsız (light) olanlarının tüketilmesi önerilmektedir. En azından süt ve yoğurdun kaymağını ayırın. Kırmızı et yerine beyaz ete daha çok ağırlık verin. Ancak beyaz et de olsa aşırıya kaçmayın. Öte yandan etin görünen yağını ve tavuğun derisini mutlaka ayırın. Yine enerji değeri yüksek, besin değeri düşük; kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemişler gibi aşırı yağlı yiyeceklerden de kaçınılmalıdır.

Kızartmalardan uzak durun: Yiyecekleri kızartmak, kavurmak yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme yöntemlerini kullanarak hazırlayın. Çünkü besinler kızartıldığı veya kavrulduğu esnada % 10 – 15 oranında yağ çekerler. Gerçi fazladan alınan kalori spor yapılarak veya bir sonraki öğünü hafif şeylerle geçiştirerek regüle edilebilir. Yalnız burada tek sorun kalori içeriğinin artması değildir. Aynı zamanda besinler bu işlemler sonucunda kanser yapıcı bazı öğeler içermektedir. İşte vücut bu öğeleri dışarı atamaz ve zamanla birikim söz konusu olur. Genelde mantı, iskender, yayla çorbası gibi yiyeceklerin üzerine ayrı bir kapta kızdırılan yağı ilave edilir. Bu durumda yağlar yine okside olur, yani yanar. Yine kanserojen bazı öğeler içerir. O nedenle yemek yaparken kızartma ve kavurma işlemlerinden kaçınmakta fayda vardır.

Yemeğin suyunu tüketmeyin: Toplumda büyük bir kesimde tabak sıyırmak gibi bir alışkanlık da bulunmaktadır. Bir bezelye veya nohut tanesini düşünecek olursak; besinin üzerinde zar şeklinde çok ince bir tabaka halinde yağ bulunmaktadır. Öte yandan yemeğin bütün yağı dibe çökmekte ve yemeğin suyu ile karışmaktadır. Sonuçta yemeğin suyunu kaşıkla tüketiliyorsa, pilavın üzerine dökülüyorsa veya ekmek banarak tabağı sıyrılıyorsa yemeğin bütün yağını da tüketilmekte. Hatta 2 dilim ekmek yemek varken, bu 3 – 4 dilime çıkıyor.

Nasıl olur da ufak yenir?

Ufak yemek sadece porsiyonu küçültmek anlamına gelmez. Kilo vermek için az yemenin bu 7 ilginç yolunu mutlaka deneyin!

İstediğimiz gibi bir forma sahip olmak için kilo vermemiz, kilo vermek için daha az beslenmek, daha az beslenmek için ufak yemek gerekir. Ufak yemek ise sadece porsiyon küçültmek değildir! Mimi Spencer, ‘Diyetsiz Bir Hayatın 101 Yolu’ kitabında ufak yemenin yollarını paylaşıyor. Bizler de içlerinden sizler şaşırtacak bazı yöntemleri derleyelim ve sizlerle paylaşalım istedik! İşte ufak yemenin yolları…

Daha fazla çorba için

Bu, daha az yemenin ve yine de iliklerinizde ılık bir doygunluk hissetmenin son derece kolay bir yoludur. Penn State Üniversitesi araştırmasına göre çorba mükemmel bir iştah bastırıcıdır, çünkü açlığı gideren katı ve sıvı karışımından oluşuyor. Ayrıca öğle vaktinde her zamanki sandviçiniz yerine sağlıklı ve basit bir çorba içmek bel ölçünüzde büyük farklılığa yol açabilir.

Japon’a dönüşün

Biliyor olabilirsiniz, ama gelişmiş dünyadaki en düşük obezite oranlarından bazıları Japonlarındır. Süt ürünlerini geleneksel olarak az tüketiyor olmaları bu özenilecek durumun kısmen sorumlusu da olsa, beslenme biçimleri yiyecekleri besin değeri açısından kuvvetli ve doğal kılan farklı çiğlikte servis edilen yiyeceklere de çok şey borçlu. Başka bir fark da Japonların Batılılara göre çok daha az et tüketmeleri. Ayrıca balığı çiğ yemek de besin maddelerinin tutulmasını sağlar. Anlayacağınız siz siz olun, Japon gibi beslenin.

Daha çok etiketsiz yiyecek alın

Topraklı taze besinlerden bahsediyor yazar; jelatinle kaplanmış olanlardan değil… “Aslında yiyecekleri doğanın sunduğu gibi yemenizi önerirdim, ama bu pek mümkün değil” diyor. Örneğin patatesleriniz patates köftesiyse ve tavuğunuz nugget ise sırf ağzınıza değil bel çevrenize de kötülük etmiş olursunuz. Yani kısacası sadeliği tercih edin.

Damağınızı yeniden eğitin

Buzdolabınızdan bıktınız mı? Mutfak raflarınızdan sıkıldınız mı? Akşam yemeğinden sonra üzerinize miskinlik mi çöküyor? Ne pişireceğine karar vermek herkes için berbat bir durumdur. Hazırdakilere veya vefalı favorilerinize sırtınızı dayamaktansa, biraz değiştirseniz iyi edersiniz. Unutmayın; bol çeşitli bir tabak sizi doyurmaya daha meyillidir; tabağınızı eğer tek çeşit besin grubu oluşturuyorsa, yanlış yoldasınız demektir.

Karnınız zil çalıyorsa, dişlerinizi fırçalayın

Her seferinde işe yarar. Yemek sonrası dişlerinizi fırçaladığınızda ağzındaki yeni tadın beyne doygunluk mesajı yolladığına inanılıyor.

Bir puding, iki kaşık!

Evet; zekice beslenmenin birkaç sırrını paylaşıyoruz. Bir puding iki kaşık isteyin. İki başlangıç ve sıfır ana mönü sipariş edin. Hem ağzı hem elleri dolu tutan ve uğraştıran yiyecekleri seçin. İki kat zevkli ve yarı kalorili beslenmenin sırları de işte böyle…

Milano Moda Haftası Sokak Stilleri

    Geçtiğimiz hafta sokak stilinin adresi Milano'ydu. En az podyumlardaki kıyafetler kadar dikkat çekici, yaratıcı ve şık kıyafetler Milano sokaklarını süsledi. Hala kış aylarını yaşadığımız şu günlerde modanın başkentlerinden ilham verici bu sokak stillerini ele aldım. Sezonun hit parçalarını kendine has tarzıyla yorumlayan moda severler birbirinden güzel kombinlerle bize ilham olmaya hazırlar:) Siz de bu yaratıcı kombinlerden esinlenmek isteyenlerdensiniz buyurunuz aşağıya.






















   Kaynak: harpersbazaar.com, fabsugar.com, pinterest

     






Milano Moda Haftası 2013/14 Sonbahar/Kış Koleksiyonları | Emilio Pucci | Emporio Armani | Missoni | Dolce & Gabbana | Giorgio Armani

     Moda haftası sezonunun sürdüğü  şu günlerde her ne kadar son bulmuş olsa da Milano moda haftasından defile yazılarına devam ediyorum. Dikkat çeken tasarımcıların birbirinden yaratıcı koleksiyonlarına göz atmaya ve 2013/14 Sonbahar/Kış modasında bizleri neler karşılayacak şimdiden görmeye hazır mısınız?
    Peter Dundas oluşturduğu Emilio Pucci koleksiyonu için "Moda ilaçtır. Biz; kadınların giymek, erkeklerin ise çıkarmak isteyecekleri kıyafetler hazırladık." ifadelerini kullandı. Defileyi izlerken de bu etkiyi fazlasıyla hissettim. Milano moda haftasında en çok beğendiğim koleksiyonlardan biri Emilio Pucci oldu. Koleksiyon retro ve sert havasıyla bizi 60'ların sonlarına ve 70'lerin başlarına yolculuğa çıkarıyor. Defile mini etekler, leopar kemerler ve payetli üstlerle başlıyor. Modellerin ayağında diz üstü çizmeler var ki, delicesine sevdim. Modellerin yerinde olmak istedim:) Defilenin devamında püsküllü ceketler, pullu üstler, pelerinler ve büyük tüylü paltolar dikkat çekiyor. Ardından dantel, tül ve işlemelerle oluşturulmuş seksi bir koleksiyonla sonlanıyor. Modellerin saçları da seneye kakülün geri dönüşünün habercisi olacak sanırım.




    Emporio Armani geniş yelpazeli koleksiyonunda mor, fıstık yeşili, gri ve açık pembenin softluğundan yararlanarak oluşturmuş. 1920'lerin etkisini taşıyan şapkalar retro bir etki yaratıyor. Koleksiyonun tümüne net çizgiler ve soft silüetler hakim. Pantolon üstü tunikler, uzun paltolar, işlemeli ve çizgili takımlar, retro efektli elbiseler koleskiyonun genelinde görülen parçalar oldu.







    Dolce&Gabbana her zamanki gibi muhteşem bir koleksiyon daha ortaya koyarak moda severleri hayal kırıklığına uğratmadı. Koleksiyonu izlerken kendimi antik dönemlerde hissettim. Poydumlar  bu kadar ihtişamlı ve zengin bir koleksiyonu bir daha görür mü bilmem:) Koleksiyon birbirinden şaşaalı ışıl ışıl ve pırıltılı mozaik desenli gold işlemeli kıyafetlerle başladı. Modellerin başında kraliçe taçları ve görkemli takıları vardı. Ardından etek,ceket takımlar ve A-formlu eteklerle günlük şıklığın örnekleri sergilendi.   Siyah, kırmızı dantel ve işlemelerin yer aldığı defile görkemli ve ışıltılı gold antik desenli elbiselerle son buldu. Defilede özellikle modellerin bordo rujun hakim olduğu makyajlarına da bayıldığımı belirtmek istiyorum. Seneye bordo ruj etkisini sürdürmeye devam edecek görünüyor.







    Missoni defilesinde tam anlamıyla rahatlığın hakim olduğunu söylersem yanlış olmaz. Neon renkler, spor dar elbiseler, gelişigüzel bağlanmış omzu düşük üstler, pijama ve bornoz etkili pantolon ve üstler, transparan elbise ve oversize paltolarla devam etti. Koleksiyonun geneline ise, turuncu, pudra, kobalt mavi, yeşil, gri ve siyah hakimdi.





    Pazar günü Oscar töreninde Jessica Chastain ve Naomi Watts ile gecenin en şık tasarımlarına imza atan Giorgio Armani' nin koleksiyonunun şıklığı da kırmızı halıdan geri kalır gibi değildi. Kadife pantolonlar, şapkalar ve üste oturan ceketlerle maskülen temalı avangart bir koleksiyon ortaya koyulmuştu. Kıvrımlar, dalgalar ve fırfırlar silüetlere hareket vermişti. Oldukça geniş monokram etkilere sahip koleksiyonunun geneline hakim renkler ise; siyah, gri, kobalt mavi, lavanta ve beyaz oldu.







    Kaynak: vogue.uk, style.com
    Milano moda haftası da böylelikle son bulmuş oldu. Sanırım ben en çok Dolce&Gabbana'nın ihtişamlı koleksiyonunu sevdim. Zaten moda haftasına da 70 parçalık bu koleksiyon damgasını vurdu. Moda haftası sezonu devam ederken Paris Moda haftası Milano'dan bayrağı devraldı. Sizin Milano'da favori tasarımcılarınız hangileriydi?


















 
Copyright © 2013 MODA DÜKKAN
Design by MODADUKKAN | MODA
    Twitter Facebook Google Plus Vimeo Flickr YouTube